7 Ekim 2017 Cumartesi


Komsuma bir sey sormaya gitmistim, iceri cagirdi. Ekmek yapiyormus, bir yandan hamurlu ellerle kahve yapti bana. Sonra laf lafi acti, bir baktik ki biz kahve ve lafla demlenirken hamur da demlenip iki katina cikmis. Hamur coktu, "yarin cocuklar gelecek de..." dedi. "Iki kilo un, bir kilo patatesle" yaptim dedi. Sonra telefon caldi, ben de onu bahane edip eve firladim. Belli, daha isi var cünkü. 5 dk. gecmeden telefonla aradi. "Eee, Frau Hindiba, ben bu hamuru cok yapmisim, firina sigmiyor, artti, kalani size versem, hemen pisirseniz?" Ay, tatli yalana da bak sen! Firina ne kadar sigacagini bilmez mi? Ya iki partide pisirmeyi? Iste göz hakki diye bir mevzumuz oldugunu biliyor belki, veya onlarda da var. Bozuntuya vermedim, peki dedim, gidip aldim. Kalibina kadar hazirlamis, bana bi pisirmesi kaldi. Aklim yine o konu takildi. Armagan Ekonomisi Türkiye'de popüler oldugundan bu yana pek cok uygulamasi gayet iyi niyetli girisilmesine ragmen zor yürüdü veya basarisizliga ugradi. Cünkü bana kalirsa en basarili organizasyon bile vermenin ve almanin inceliklerini bilmiyorsak yürümüyor. Eskiler bu sanati iyi bilirdi. Emine Teyze ile Maria Teyze hala biliyor. Biz unuttuk. Anımsama ve uygulama zamanı... Ha, bi de, ekmek nefisti :)

Hiç yorum yok: